"Gönül ne kahve ister ne kahvehane,
Gönül bir dost ister kahve bahane "
Çok zaman önce Yemen´in yüksek yaylalarında Kaldi adında bir çoban yaşarmış. Günün birinde keçilerinin bir ağacın kırmızı meyvelerinden yedikten sonra canlandığını, çok hareketli olduklarını ve geceleri çok az uyuduklarını fark etmiş. Bunun üzerine Çoban Kaldi, bu yemişlerden tatmış ve sonrasında da kendini daha dinç ve canlı hissetmiş. Zamanla bu çekirdekleri kavurup öğüten Yemenliler, çok lezzetli ve keyif verici olan kahveyi bulmuşlar.
1517 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul'a getirmiş. Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını almış.
İlk olarak Tahtakale'de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanışmış. Sonraları saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlanmış. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyormuş.
Kahvenin bu kadar ilgi görmesi üzerine zamanın şeyhülislamı, kahvenin ne olduğunu tam olarak anlayamayıp uyuşturucu hükmüne vardığından kahve için yasaklı günler başlamış. Kömürleştirilmiş bir nesnenin suyunu içmenin günah olduğu fetvası verilince kahve dolu gemilerin dipleri delinerek, kahveler Marmara Denizi´ne dökülmüş. Fakat bu yasak bile Türk insanının kahveye olan alışkanlığını engelleyememiş. Hatta kahvenin birçok derde deva, hastalığa şifa olduğu söylentileri yayılınca kahveye olan ilgi daha da artmış. 3. Murat döneminin şeyhülislamı ´Sakınca kahvenin kavrulurken kömürleşmesinde ise kahveyi kömür haline getirmeden kavurmak sakıncayı ortadan kaldırır´ anlamını taşıyan bir fetva yayınlamış. Böylece kahve serbestçe içilir hale gelmiş.
Kahvenin bu kadar ilgi görmesi üzerine zamanın şeyhülislamı, kahvenin ne olduğunu tam olarak anlayamayıp uyuşturucu hükmüne vardığından kahve için yasaklı günler başlamış. Kömürleştirilmiş bir nesnenin suyunu içmenin günah olduğu fetvası verilince kahve dolu gemilerin dipleri delinerek, kahveler Marmara Denizi´ne dökülmüş. Fakat bu yasak bile Türk insanının kahveye olan alışkanlığını engelleyememiş. Hatta kahvenin birçok derde deva, hastalığa şifa olduğu söylentileri yayılınca kahveye olan ilgi daha da artmış. 3. Murat döneminin şeyhülislamı ´Sakınca kahvenin kavrulurken kömürleşmesinde ise kahveyi kömür haline getirmeden kavurmak sakıncayı ortadan kaldırır´ anlamını taşıyan bir fetva yayınlamış. Böylece kahve serbestçe içilir hale gelmiş.
1615'te Venedikli ve 1650'de Marsilyalı tacirler de Türk Kahvesini dünyaya yaymışlar. İtalyan gezgin Pietro della Valle tattığı ve hayran kaldığı içecekle ilgili değişik bilgileri arkadaşlarına anlatıyormuş. 1669'da Osmanlı Sefiri Hoşsohbet Nüktedan Süleyman Ağa, Türk Kahvesini Paris sosyetesine ikram etmiş ve o dönem Paris'te Süleyman Ağa'nın konağına kahveye davet edilmek ayrıcalık sayılıyormuş.
Türk kahvesinin kısaca geçmişi böyleymiş :) Peki ya şimdi...
Uzmanlar özellikle filtre edilmiş kahvelerin çok fazla tüketilmesinin insan sağlığına zararlı olduğu konusunda birleşiyorlarmış, oysa Türk kahvesi tüm yönleriyle sağlık koşullarına uygun bir içecekmiş. Pişirilip servis edilen Türk kahvesinin sadece suyu içildiğinden, yani telvesi fincanın dibinde kaldığından insan vücuduna doğal kafein veriyor, zihin açıyor,enerji veriyor, baş ağrılarını azaltıyor, sindirimi kolaylaştırıyormuş.
Çok aşırıya kaçmadıkça uzmanların bu görüşü mantıklı geldi bana da. Zaten her şeyin aşırısı zarar değil mi?
Övünmek gibi olmasın kahveyi güzel pişirdiğimi söylerler ben de nacizane tarifimi vereyim dedim :)
MALZEMELER
Bir fincan Türk Kahvesi için;
1 fincan su
1 çay kaşığı tepeleme kahve
Az şekerli için yarım çay kaşığı, orta şekerli için 1 çay kaşığı, çok şekerli için 1.5 çay kaşığı ya da daha fazla şeker
YAPILIŞI
Kişi sayısına göre malzemeleri iki katı arttırın. Tüm malzemeleri cezveye koyun, çok kısık ateşte karıştırın. Cezve ısınıp tıkırdamaya başlayınca karıştırmayı bırakın. Üzerinde köpük birikmeye başlayacaktır. Kahve çok fazla kabarmadan üzerinde biriken köpüğü kaşık yardımıyla fincanlara pay edin. Kalan kahveyi tekrar ateşe koyarak kabartın ve taşmasına yakın ateşten alın, fincanlara dökün.
Lezzet açısından kahvenin en güzeli közde ve bakır cezvede ağır ağır pişeni. Fakat böylesini her zaman bulmak zor.
Köpüklü olması açısından ise cezvede 3 fincandan fazla pişen kahve istenilen sonucu vermiyor bence. Kişi sayısı arttıkça ve cezve büyüdükçe köpük oranı azalıyor da diyebiliriz. Tabi bol köpüklü bir kahve için kahvenin taze olması da çok önemli söylemedi demeyin. AFİYET OLSUN :)